Hot Scene ♥ Super Party #4
"Gözleriniz..." dedi Donghae.Davetliler havuz sefasına dalmışken A. ve Donghae evin kapısından içeri girdiler. Bunu üyeler de dahil hiç kimse fark etmemişti.
"Hı? Ne? Ne olmuş?" diye sordu A. lenslerinin düşmüş olmasından korkarak.
"Gözlerinizi kapatıyorsunuz da... Çok rahatsız ettiyse eve gidip bakabilirsiniz diyecektim. Hem ben de size eşlik ederim." diye yanıtladı Donghae.
Gizeminin çözüldüğünü henüz ona söylemeye niyeti yoktu. Bu sefer oyun oynama sırası Donghae'deydi. Bu gece yaşadığı kıskançlığı o da tatmalıydı. Hatta çok daha beterini...
A. ve Donghae rollerini takınmıştı; A. gecenin başından beri olduğu gibi, orada ilk defa bulunan ve üyeleri ilk defa gören Heechul'un masum misafiri prenses Mishee olmaya devam edecekti. Fakat Donghae'nin rolü tamamen değişmişti. Gece boyunca A.'yı merak eden ve prensesi umursamayan duygusal çocuk gidecek. Yerine; vahşi, çapkın ve karşısındaki güzel bayanı elde etmeye çalışan duygusuz biri gibi davranacaktı. Bu ona çok uzak bir rol olsa da A.'ya ne yapıp edip acı çektirmeliydi. A.'yı değil de Mishee'yi istemeliydi. Bu A. için fazlasıyla onur kırıcı bir cezaydı zaten...
A. bir yandan yürürken sanki daha önce hiç görmemiş gibi merakla etrafına bakınıyordu. Donghae de oyunu devam ettirerek gizemli (!) prensese lavaboya doğru eşlik ediyordu. Fakat alt kattaki herkesin kullanabildiği büyük lavabo yerine Donghae'nin odasına doğru gidiyorlardı. A. buna çok şaşırmıştı. Donghae'nin çok kibar biri olduğunu adı gibi biliyordu fakat tanımadığı birisini odasına ve lavabosuna götürmesi pek ona göre bir şey değildi. Biraz hayal kırıklığı biraz da merakla onu takip etmeye devam etti.
Kısa süre sonra Donghae'nin odasına ulaşmışlardı. Donghae içeriye girdi ve kapının önünde eğilierek centilmen bir pozisyonda:
"İçeri girin güzel leydi!" dedi ve lavabonun bulunduğu tarafı işaret etti. A. Donghae'nin bu inceliği karşısında ne diyeceğini bilemedi ve o gece ilk kez ağzından:
"Teşekkürler!" kelimesi duyuldu. Hızlı adımlarla lavabonun olduğu bölüme doğru yürüdü ve aynaya baktı. Lenslerinde hiçbir problem yoktu. Bir anda içi rahatladı. Yüzünün biraz soluklaştığını fark edince çantasından kan kırmızısı rengindeki rujunu ve siyah göz kalemini çıkartarak makyajını tazeledi. Lavabodan çıktığında Donghae'nin gözleri A.'nın kırmızı dudaklarına kitlenmişti. A. hemen bakışlarını kaçırdı. Donghae minik kadehlere kırmızı şarap dolduruyordu.
"Eee, odamı nasıl buldunuz bakalım? Tasarım açısından sizin zevkinizi merak ettim. Mesela, elbiseniz oldukça sıra dışı..." dedi Donghae alışılmadık bir ses tonuyla. Kısaca anlatmak gerekirse bir "bad boy"u andırıyordu. "elbiseniz... sıra dışı..." dediği sırada A.'yı öyle bir süzmüştü ki sanki üzerindeki elbiseyi yakıcı bakışlarıyla çıkarıyordu. Eunhyuk ile kıyaslandığında Donghae ürkütücü değildi. Son derece ateşli ve seksi görünüyordu.
A. Donghae'nin odasını çok beğenirdi ve tasarım yönünden de uyuştuklarını düşünürdü. Fakat Mishee olacaksa tam olmalıydı. Fikirlerini biraz değiştirerek söylemeliydi.
"Aslında ben daha klasik tasarımlardan hoşlanırım. Eski tarz döşeme ve koltuklar. Hafif desenli bir duvar kağıdı, ahşap kenarlıklar, koyu renk mobilyalar..." A. anlattığı tasarımı düşünce bile kötü hissetmişti. Tamamen ona ters bir tarzdı.
"Ben de kısa süre içinde odada birkaç değişiklik yapmayı düşünüyordum. Klasiğe dönüş... Fena olmaz aslında. Denemeye değer!" diyerek göz kırptı. A.'nın resmen hayalleri yıkılmıştı. Bir insan bu kadar kısa bir sürede nasıl böylesine değişebilirdi? Tamamen ona ters bir yaşam biçimini bir yabancıyla tartışıp görüşlerini anında benimsiyordu. Derken A. çalışma masasının yanındaki sabah çıkarmış olduğu eteği fark etti. Ortamı biraz ısıtmanın zamanı gelmişti. Donghae'nin Mishee'ye A.'dan bahsetmesini istiyordu. Resmen onu kendinden kıskanıyordu.
"(fısıltılı gülme sesi) Şeyy, bu etek de kimin? Dün gece bir misafiriniz vardı sanırım..." dedi A. dalga geçer bir şekilde.
"Hmm o mu... Önemli bir şey değil. Dün temizlik günüydü. Odayı temizlemeye gelen bayanlardan biri unutmuş olabilir." dedi Donghae umursamaz ve küçümser bir şekilde. "Bu arada 'siz-biz' formalitesi nereye kadar sürecek prenses? İsminiz, yüzünüz? O maskeyi ne zaman çıkartacaksınız? Güzel gözlerinize doyasıya bakmak için sabırsızlanıyorum..." diye ekledi.
A. cidden çökmüştü. Donghae elden gidiyordu. Bir yabancıya... Yoo, aslında yabancı olan kendisiydi. Ama bambaşka bir A. olarak duruyordu sevdiği adamın karşısında ve o A.'ya hiçbir zaman söylemediği güzel sözleri bir yabancıya söylüyordu. A.'nın içinde tam anlamıyla büyük bir fırtına kopuyordu. Donghae'nin yanına gitti ve elindeki eteği yere fırlattı.
"Demek önemsiz ha!? Demek sadece bir hizmetçinin eteği olabilir!!" A. o kadar sinirliydi ki sesini ne kadar yükseltiğini ve ne yaptığının farkında değildi. Kendini kontrol edemiyordu. Bir anda maskeyi çıkardı. Gözlerini neredeyse yırtacak şekilde ovuşturarak lensleri çıkarttı.
"Buyrun beyefendi!" dedi A. "Hayran olduğunuz biricik prensesinizin gözlerine artık doyasıya bakabilirsiniz!"
Donghae sinir bozucu bir kahkaha attı. A. buna anlam verememişti.
"Bu kadar çabuk pes edeceğini sanmıyordum..." dedi ve baygın bir şekilde bakıp aheste aheste alkışlamaya başladı. "Maskeniz düştü prenses..." dedi ve ekledi. "Bundan sonra lens taktığın zaman saçlarını toplamayı unutmamalısın. Ayrıca gecenin başında boynundaki fotoğraf makinesiyle çok daha ilgi çekici görünüyordun..."